Solcu Hangi Parti Türkiye? Felsefi Bir Bakışla Siyasetin Ontolojisi
Bir filozof, siyasetle ilgili bir soruya yaklaşırken yalnızca “hangi parti” sorusuna cevap aramaz; o, bu sorunun ardındaki kavramları, niyetleri ve insan doğasının yönelimlerini inceler. “Solcu hangi parti Türkiye?” sorusu da böyledir. Bu, yalnızca politik bir yönelim değil; aynı zamanda bir etik duruş, bir epistemolojik sorgulama ve bir ontolojik varoluş biçimidir.
Modern Türkiye siyasetinde “solculuk” kavramı, tarih boyunca ideolojik dönüşümler, ekonomik politikalar ve kültürel değerlerle yeniden tanımlanmıştır. Ancak bir filozof için bu kavram, bir partinin programından öte, insanın “adalet” ve “eşitlik” kavrayışıyla ilgilidir. Bu nedenle “hangi parti solcudur?” sorusu, aslında “hangi düşünce insana en çok insan gibi davranır?” sorusuna dönüşür.
Etik Perspektif: Adaletin Sol Tarafı
Etik, siyasetin ruhudur. Sol düşüncenin özünde, adaletin ve eşitliğin ahlaki temelleri yatar. Bu bağlamda bir solcu parti, yalnızca emek, gelir dağılımı ya da devlet politikaları üzerinden tanımlanmaz; aynı zamanda insanın insana karşı sorumluluğu üzerinden de tanımlanır.
Türkiye’de “sol”un etik yönü genellikle emekçinin hakkı, yoksulun sesi ve toplumsal adaletin savunusu olarak ifade edilmiştir. Ancak etik, sadece “yardım etmek” değildir; etik, “hakkı teslim etmektir.” Bu fark, solcu düşüncenin ahlaki derinliğini belirler.
Bu bağlamda, Türkiye’deki sol partiler — geçmişte olduğu gibi bugün de — yalnızca politik aktör değil, aynı zamanda etik birer laboratuvardır. Adalet, özgürlük ve dayanışma gibi kavramlar, sol düşüncenin politik değil, ahlaki ilkeleridir. Dolayısıyla, “solcu parti” etik açıdan, gücünü çıkar ilişkilerinden değil, haklı olma iddiasından alır.
Epistemolojik Perspektif: Sol Düşünmenin Bilgisi
Bir başka felsefi düzlemde, “solcu hangi parti” sorusu, bilginin doğasıyla ilgilidir. “Sol düşünceyi bilmek” yalnızca ideolojik manifestoları okumak değildir; aynı zamanda dünyayı yorumlama biçimidir.
Epistemoloji bize şunu öğretir: Bilgi, yalnızca sahip olunan değil, paylaşılan bir şeydir. Bu yüzden sol düşünce, bilginin özelleştirilmesine değil, kamusallaştırılmasına dayanır. Üniversitelerin, medyanın ve kültürün kamusal bir alan olarak korunması gerektiğini savunur.
Türkiye’deki bazı sol partiler, bu bilginin halkın elinde olması gerektiğini vurgular. Yani, bilgi iktidarının değil, toplumun malıdır. Bu açıdan bakıldığında, sol düşünce epistemolojik olarak “bilgiyi demokratikleştiren” bir ideolojidir.
Bir filozof şu soruyu sorabilir: “Gerçeği kim biliyor?”
Eğer yanıt “herkes”se, işte o noktada solculuk bilginin paylaşımı üzerinden toplumsallaşır.
Ontolojik Perspektif: Solculuk Bir Varoluş Biçimi Olarak
Ontoloji, varlığın özünü sorgular. Solculuk, yalnızca bir ideoloji değil, bir varoluş biçimidir. İnsanın “ben” değil “biz” olarak var olma iradesidir.
Bir toplumun ontolojik yapısında dayanışma varsa, orada sol düşünce zaten vardır — ister bir partide tezahür etsin ister halkın gündelik yaşamında.
Türkiye’de sol partiler tarih boyunca farklı isimler altında birleşmiş, ayrılmış, dönüşmüştür. Ancak her dönemde, bir “biz” bilinci oluşturma çabası içindedirler. Solcu parti bu anlamda, yalnızca politik bir kurum değil, varlığın ortak anlamını arayan bir topluluk biçimidir.
Bir filozof burada şu soruyu bırakır:
“Bir toplum, ne zaman biz olur?”
Cevap açıktır: Bir toplum, bireyler birbirini taşıdığında, acıyı ve umudu paylaştığında “biz” olur. İşte bu nedenle, solculuk bir parti değil, bir varlık biçimidir.
Türkiye’de Solun Dönüşen Yüzü
Türkiye’de sol ideoloji, 1960’lardan bugüne değişen toplumsal yapılarla birlikte farklı biçimler almıştır. Bir dönem işçi hareketleriyle özdeşleşmiş, bir dönem demokratik haklar mücadelesine yönelmiştir. Günümüzde ise çevre adaleti, toplumsal cinsiyet eşitliği ve özgürlükler gibi yeni alanlarda varlığını sürdürmektedir.
Ancak tüm bu dönüşümler içinde değişmeyen şey, solun “insanı merkeze alma” ilkesidir.
Bir partinin gerçekten solcu olup olmadığını belirleyen şey, programındaki ideolojik etiketler değil, insan onuruna ne kadar alan tanıdığıdır.
Sonuç: Solculuk Bir Soru Olarak Kalmalı
“Solcu hangi parti Türkiye?” sorusuna net bir yanıt vermek, felsefi olarak imkânsızdır. Çünkü solculuk, sürekli yeniden tanımlanan bir düşünce alanıdır. Her dönemde, her kuşakta, her mücadelede yeniden doğar.
Sol, bir partinin adı değil; adaletin, eşitliğin ve ortak varoluşun sürekli sorgulanışıdır.
Belki de en doğru soru şudur:
“Solculuğu kim taşıyor?”
Eğer cevap “biz”se, o zaman solculuk hâlâ yaşıyor demektir.
Bu nedenle, Türkiye’de solculuk bir partide değil, insanların adalet ve özgürlük arayışında yaşamaya devam eder. Ve belki de filozofun dediği gibi, “var olmak” sadece düşünmek değil, birlikte düşünmektir.